Şenay Sarıaslan

Duygusal Zekânın Yükselişi

Şenay Sarıaslan

1990’ların başında, Howard Gardner’ın “Çoklu Zekâ Kuramı” ile tanıştığımızda, zekâya dair düşüncelerimiz köklü bir değişimden geçti. Zekânın yalnızca IQ’dan ibaret olmadığını, birçok farklı türü olabileceğini fark ettik. Bu yeni bakış açısı, aklın yıllardır süren egemenliğini sorgulamaya açtı ve duyguların önemi gitgide daha fazla gündeme gelmeye başladı.

O dönemde zihinsel yeteneklerin yanı sıra duygusal yeteneklerin de geliştirilebilir olduğu fikri yaygınlık kazandı. Duygular, eskiden olduğu gibi değişmesi zor ve sabit kişisel özellikler olarak değil, üzerinde çalışılabilir ve geliştirilebilir beceriler olarak ele alınmaya başlandı. Bu bakış açısının bir ürünü olan “Duygusal Zekâ (EQ)” kavramı, kişinin hem kendi duygularını hem de başkalarının duygularını gözlemleyebilme, bu duyguları ayırt edebilme ve bu bilgiyi düşünce ve davranışlarına rehber olarak kullanabilme yeteneğini ifade ediyordu.

Psikolog Dr. Daniel Goleman’ın 1995 yılında yayımladığı “Duygusal Zekâ Neden IQ’dan Daha Önemlidir?” kitabı, bu yeni kavramın geniş kitleler tarafından tanınmasını sağladı. Goleman, duygusal zekânın beş temel bileşenini sıralıyordu: öz bilinç, duygu yönetimi, motivasyon, empati ve sosyal beceriler. Bu beş bileşen, insanın hem kendisiyle hem de çevresiyle kurduğu ilişkilerde ne denli önemli bir rol oynuyordu.

Zaman içinde yapılan araştırmalar, duygusal zekâsı yüksek bireylerin çevreleriyle daha uyumlu, daha mutlu ve genellikle daha başarılı olduklarını gösterdi. Bu kişiler, kendi yeteneklerinin farkında olup duygularını kontrol edebilmekte, hem kendilerinin hem de çevresindekilerin motivasyonunu artırabilmekte ve yüksek bir öz güven ile sorumluluk sahibi bir yaklaşım sergilemektedirler. Bu özellikler, onların hayatın getirdiği zorluklarla başa çıkmalarını kolaylaştırmakta ve sonuç odaklı bir yaşam sürmelerini sağlamaktadır.

Duygusal zekâ, bugün iş dünyasından kişisel ilişkilere kadar birçok alanda ön plana çıkıyor. Artık sadece ne kadar zeki olduğumuz değil, aynı zamanda duygularımızı ne kadar iyi yönetebildiğimiz, başkalarının duygularına ne kadar empati gösterebildiğimiz ve sosyal ilişkilerde ne kadar başarılı olduğumuz da bir o kadar önemli.

Günümüzde, iş başvurularından liderlik rollerine kadar birçok alanda duygusal zekâ öne çıkarılıyor. İnsanların bir arada çalışması, birbirlerini anlaması ve ortak bir hedefe doğru ilerlemesi gereken her ortamda, duygusal zekânın değeri her zamankinden daha fazla hissediliyor. Belki de hayatımızda karşılaştığımız zorlukların üstesinden gelebilmek için duygusal zekâmıza daha fazla yatırım yapmamız gerekiyordur.
Gardner’ın kuramıyla başlayan bu zihin devrimi, duygularımızı anlamak, onlara yön vermek ve bu doğrultuda adımlar atmak, hem kişisel hem de toplumsal yaşamımızda daha anlamlı ve uyumlu bir hayat sürmemize yardımcı olabilir.
 

Yorumlar 1
Selma Kara 12 Eylül 2024 11:01

Evet katiliyorum herkes empati kurup dogru bir sosyal iletisim kuramaz, ileride robotlasmanin yada robotlari hayatimiza hangi alanlarda katacagimizda önemli ,

Yazarın Diğer Yazıları