Ne zaman bu kadar mutsuz olduk? Ne zaman içimizdeki umut, yerini derin bir karamsarlığa bıraktı? Geçmişin tozlu sayfalarında gezindiğimde, belki her şey mükemmel değildi ama bu kadar dibe vurmuş da hissetmiyorduk. Gelen yıllar gidenleri aratıyor artık; çünkü insanca yaşamak bir lüks haline geldi.
Bir zamanlar hayal kurabiliyorduk. Belki elimizde çok yoktu, ama umudumuz vardı. Şimdi ise umut, alım gücü gibi, liyakat gibi, adalet gibi bir hayale dönüştü. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamazken, “Şükret!” demeyi çözüm zanneden bir anlayış, bizi uçurumun kenarına sürükledi. Ekonomi darmadağın, gelecek belirsiz. Ama birileri hâlâ bu düzeni "kader" diye açıklama cüretini gösterebiliyor.
En çok da liyakatsizlik can yakıyor. İnsanların hak ettikleri yere gelebilmesi, toplumun her alanında adaletin sağlanması gerekirken, artık kimin kim olduğunu bile anlamaz hale geldik. İşler "rastgele" yürüyor, çünkü bu sistemde işini bilen değil, “tanıdığını bilen” kazanıyor. Bütün bu yozlaşmanın, bu çöküşün temelleri uzun zamandır atılıyordu. AKP iktidarı, yıllar boyunca bu düzenin üzerine titizlikle bir yapı inşa etti: Kayırmacılık, yandaşlık ve beceriksizlik üzerine kurulu bir yapı. Ve şimdi o yapının altında eziliyoruz.
Bir başka acı gerçeğimiz de dinin siyasete kurban edilmesi. İnsanların inançları üzerinden yapılan sömürünün, bu kadar göz göre göre gerçekleşmesine sessiz kalmak mümkün mü? Allah’ın adını ağzından düşürmeyen ama en basit kul hakkını çiğnemekten çekinmeyen bir zihniyet, bizi sadece ekonomik değil, ahlaki olarak da büyük bir çöküşe sürükledi. Din, inançtan çok, bir araç haline geldi; birilerinin koltuğunu sağlamlaştıran bir dayanak.
Ve burada bizler, her geçen gün giden seneleri arıyoruz. Sadece daha iyi bir hayat için değil, daha adil, daha insanî bir düzen için. Adalete, eğitime yeniden inanabilmek için… İnanıyorum ki bu düzen değişebilir. Bunun için doğru soruları sormak, doğru cevapları aramak ve yanlışa ses çıkarmak gerekiyor. Çünkü kader, boyun eğmek değildir. Kader, bizim mücadelemizdir. Sessiz kalmayı bıraktığımız gün, çöküş sona erecek.
Peki, burada suçlu sadece iktidar mı? Muhalefetin de işini tam yaptığına inanmıyorum. Sağdan sola geçenler, dün birbirine ağır sözler söyleyenler, bugün kol kola girebiliyor. Süleyman Demirel’in o meşhur sözüne mi sığınacağız artık: “Dün dündür, bugün bugündür”? Neye, kime inanacağız? İşte bu yüzden umutlar da kırgın, bu yüzden her şey güvensiz. Belki de baştan kopmuştu her şey, biz fark edemedik.