İzin verirseniz bugün biraz nostaljik takılacağım.
Kısacası eski günlere, yani maziye döneceğim.
Sizleri eski günlere ve eskilere götüreceğim.
O günler Süper Lig’in icat edilmediği günler.
Birinci Lig ve İkinci Lig günlerine gidelim.
Galibiyete iki, beraberliğe bir puan verilen günler.
İki grupta oynanan İkinci Lig günlerine gidelim.
Kaleciye geri pasın serbest olduğu günlere gidelim.
Hakemlere “kara gömlekliler” dediğimiz günlere gidelim.
Yabancı oyuncuların oynamadığı günlere gidelim.
Kayserispor’un ilk yabancı oyuncuları Romanya’dandı.
O günleri bilenler Cheorghe Constantın’ı hatırlar.
O günleri bilenler Emerich Jenei’i iyi bilirler.
Bırakalım yabancı oyuncularımızı konumuza gelelim.
Transferlerin yılda bir defa yapılan günlere gidelim.
Ara transfer döneminin icat edilmediği günlere gidelim.
Kiralık oyuncuların yılda bir kez kulüp değiştirdiği günlere gidelim.
Transfer imzalarının noterde atıldığı günlere gidelim.
Transfer edilecek oyuncuların kaçırıldığı günlere gidelim.
Futbolcuların kaçırılarak saklandığı günlere gidelim.
“Nasıl olur, futbolcu nasıl kaçırılır?” diyenler olacaktır.
O günlerde kulüplerdn futbolcu kaçırmak moda idi.
Kulüp başkanları transfer için Ankara’da buluşurdu.
O dönemin meşhur bir Yeni Ankara oteli vardı.
Kulüp başkanları transfer görüşmelerini burada yapardı.
Sizin anlayacağınız menajerlik bir durum yoktu.
Anlaşılan oyunculara harçlıkları verilip, tatile gönderilirlerdi.
Kaçırılan oyuncuları transfer gününe kadar saklamak moda idi.
Oyunculara peşinat olarak çek ve senet verilirdi.
Futbolcular kulüp çeki istemez, şahsi çek isterlerdi.
Bunu en iyi efsane genel kaptan Kebapçı Hilmi anlatabilir.
Futbolcuların sigortalarının bir bölümünü sanayiciler yatırırdı.
Su faturasından, elektrik faturasından paralar kesilirdi.
Anadolu Fuarı girişlerindeki biletlere pullar yapıştırılırdı.
Futbolcular için jübileler düzenlenir, maçlar oynanırdı.
Jübile gelirleri futbolculara bırakılır, biletler basılırdı.
Maç biletleri futbolcular kapı-kapı dolaşıp satarlardı.
Jübile gelirlerinden kulüp bir kuruş bile almazdı.
Bu anılardan sonra futbolcu kaçırma olayına geleyim.
Kayserispor, Edirnespor’den sol açık Zafer’i kaçırmıştı.
Şu anda soyadını hatırlamıyorum, bilenler bana yazsın.
Fenerbahçe’nin Tarık Daşgün’ü kaçırdığını hatırlayanlar olacaktır.
Biraz yenilere geleyim ve kaleci Lugusiç olayını aktarayım.
Yılını tam hatırlamıyorum ama yerini hatırlıyorum.
O günü gazeteci arkadaşım Oktay Ensari’de iyi bilir.
Eski futbolcumuz Şirin Berber iyi hatırlar.
Kaleci Lugusiç Konyaspor’da unutulmayan maçlar çıkartmıştı.
Bu kaçırma olayı nedeniyle karakolluk olmuştuk.
Bu kaçırma işini anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.
Almer Oteli’ndeki muhteşem karşılamayı asla unutamam.
Kaçırma olaylarını bırakıp, transfer uygulamalarına geçeyim.
Transferde anlaşılan isimler imzalarını noterde atardı.
O günlerde gazete başlıkları şöyle olurdu.
“Kayserispor’da transferler imzalarını noterde attı.”
“Kayserispor transfere hızlı başladı.”
“Kayserispor’dan imza şov” bu başlık bugünlerde atılıyor.
O günlere gidince kulüp müdürü Rauf Işıldar’ı unutmayalım.
O günler bir başka idi, yaşayanlar iyi bilir.
Kiralık dönemi isterseniz biraz açayım.
Transfer dönemi bir kez yapılır ve Temmuz’da başlardı.
Bir ay sürerdi transfer dönemi hatırlayanlar olacaktır.
Kiralık oyuncu için ara transfer diye bir şey yoktu.
Kiralık anlaşılan oyuncular için altı haftalık süre olurdu.
Kiralamak istenen oyuncular altı hafta sonra oynarlardı.
Ara transfer diye, şubat transferi diye bir şey yoktu.
O dönemlerde noterlere büyük iş düşerdi.
Transferin son gününde bir incelik düşünülürdü.
Son gün için noter defterinden bir sayfa boş bırakılırdı.
Transfer günü geçse bile boş sayfa daha doldurulurdu.
Yetişmeyen oyuncuların imzaları boş sayfaya daha sonra işlenirdi.
Bunu şimdi sizlere anlatmaya kalksam, sıkıntı olabilir.
O günleri yaşayan birisi olarak, “Hey gidi günler hey” diyerek noktalıyorum.