Türkiye'nin her köşesinde deprem, hayatın değişmez bir gerçeği. Ancak son zamanlarda Kayseri’de, bu gerçek çok daha derinden hissedilmeye başladı. Komşu şehirlerde yaşanan depremler sırasında Kayseri’nin de sallanması, hem korkuları hem de farkındalığı artırdı. Artık pek çok Kayserili, ‘Biz de mi büyük bir depreme hazırlanmalıyız?’ diye sormaya başladı.
Ve evet, hazırlıklı olmalıyız.
Kayseri, geniş bir coğrafyada hem şehir merkezinde hem de kırsal ilçelerinde önemli bir risk taşıyor. Özellikle alüvyon zemin üzerinde yükselen binalar, deprem dalgalarının etkisini büyütüyor. Bu zayıf zemin yapısı, geçmişte başka şehirlerde yaşanan depremlerde ne büyük yıkımlara yol açtığını hepimize gösterdi. Şimdi aynı risk, Kayseri’nin de kapısında.
Şehrin kuzeybatısından geçen Erkilet Fay Zonu ve güneydoğusundan uzanan Erciyes Fay Zonu, Kayseri'yi adeta bir kıskaç gibi çevreliyor. Ayrıca Sarız ve Ecemiş Fayları da Kayseri’nin çevresinde aktif durumda. Deprem riski, özellikle Melikgazi, Kocasinan, Talas ve Yeşilhisar gibi ilçelerde kendini daha güçlü hissettiriyor. Barajlar, enerji santralleri gibi kritik yapılar da bu hatlara yakın konumlanmış durumda.
Buna toplum olarak hazırlıksız oluşumuzu eklediğimizde, tablo daha da ciddileşiyor. Toplanma alanlarını bilen kaç kişiyiz? Evinde bir acil durum çantası hazırlayan aile sayısı ne kadar? Deprem tatbikatı yapan işyerleri var mı? Kayseri’de deprem gerçeği konuşuluyor ama pratikte yeterli adımlar atılıyor mu, bu soruyu hepimizin kendine sorması lazım.
Sonuç olarak; Kayseri'nin deprem riski görmezden gelinecek bir konu değil. Alınacak her önlem, kaybedeceğimiz canları ve yaşayacağımız acıları azaltacaktır. Yapı denetiminden zemine, bireysel hazırlıktan şehir planlamasına kadar her alanda deprem gerçeğiyle yüzleşmeli, korkularımızı bilinçli adımlara dönüştürmeliyiz.
Çünkü biliyoruz ki; depremi engelleyemeyiz. Ama hazırlıklı olarak zararını en aza indirebiliriz.
Ve Kayseri, bunu başarabilecek güçte bir şehir.