Sümeyye Koşar

Kral bağırmaz: Olmuşluk ve Olmamışlık Üzerine

Sümeyye Koşar

Toplum içinde yapılan her hareket, aslında bireyin iç dünyasının bir yansımasıdır. Bağıra çağıra yapılan gösteriler, genellikle bir ‘olmamışlık’ duygusunun dışa vurumudur. Bu bağırışlar, bireyin eksiklik, değersizlik ya da yetersizlik hislerini telafi etme çabasının bir sonucudur. Olmamışlık, yani içsel anlamda tamamlanmamışlık, her zaman gürültülüdür. Çünkü bir şey eksik olduğunda o boşluğu doldurmak için daha fazla çaba harcamak gerekir. Oysa olmuşluk, yani kendini gerçekleştirmişlik, sakin ve dingindir; gürültüye gerek duymaz.

Bu durumu çok güzel özetleyen bir söz var: ‘’Eğer bir kral ‘Ben kralım’ diye bağırmak zorunda kalıyorsa, gerçek bir kral değildir.’’ Gerçek bir kralın krallığı, unvanlardan veya kelimelerden değil, duruşundan, tavırlarından ve insanlar üzerinde bıraktığı etkiden anlaşılır. Aynı şekilde, bir bireyin değeri, kendini yüksek sesle kendini ispat etmeye çalışmasından değil, sessiz bir güvenle etrafına yaydığı etkiden kaynaklanır.

Bir insan neden bağırır? Çünkü duyulmadığını, görülmediğini veya anlaşılmadığını düşünür. Bu eksiklik duygusu, onu daha fazla ses çıkarmaya ve kendini göstermek için davranışlar sergilemeye iter. Ancak burada unutulan şey şudur: Değerli olan bir şeyin değeri, onu yüksek sesle ifade etmekle artmaz. Aksine, değer, kendiliğinden fark edilir; tıpkı bir çiçeğin kokusunun, etrafa yayıldığında doğallıkla fark edilmesi gibi.

Olmuşluk ise bu gürültüye ihtiyaç duymaz. Çünkü kendinden emindir, dış onaylara veya alkışlara bağımlı değildir. Olmuş bir birey, kendini ispat etmeye çalışmaz. Onun dinginliği, çevresine huzur ve güven verir. Bu, bir insanın yalnızca kendi içinde tamamlanmış olmasıyla mümkündür. İnsan, kendini tanıdıkça ve kendisiyle barıştıkça, dışarıya daha az bağımlı hale gelir. Bu durumda kelimeler azalır, ama anlam artar. Gürültü azalır, ama etki güçlenir.
Bugün toplumun pek çok alanında, insanların sürekli kendini göstermek için yarıştığını görebiliriz. Daha fazla görünür olmak, daha fazla onay almak, daha fazla alkış toplamak için çaba harcıyorlar. Ancak bu çabanın altında, genellikle bir eksiklik hissi yatar. Gerçek bir değer, bağıra çağıra ifade edilmez; aksine, kendi sessizliğinde bile kendini gösterir.
Bu yüzden, hem bireyler hem de toplumlar olarak şunu sorgulamalıyız: Neden bu kadar çok bağırıyoruz? Neden kendimizi sürekli olarak ispat etme ihtiyacı hissediyoruz? Belki de sessizliğin gücünü, dinginliğin anlamını ve olmuşluğun güzelliğini yeniden keşfetmemiz gerekiyor. Çünkü gerçek güç, bağırmakta değil; sessiz ve dingin bir şekilde var olmaktır…

 

Yazarın Diğer Yazıları