Yıldırım: 'O gece vurun dedim, ayak dirediler'

Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz gecesine ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yıldırım HaberTürk Genel Yayın Yönetmeni Selçuk Tepeli'ye 'O gece vurun dedik yazılı emir istediler. Ayak direttiler' dedi.

Yıldırım: 'O gece vurun dedim, ayak dirediler'

Başbakan Yıldırım: 'Talimatlarınızı dinlemeyenler oldu mu?' sorusuna şu yanıtı verdi; "Çok oldu. Çok ayak direttiler. “Vurun” dedik, yazılı emir istediler. “Balıkesir’de uçağımız yok, Diyarbakır’da, Bandırma’da, Dalaman’da yok.” “Nerede?” “Erzurum’da.” Sonra 3 uçak geldi, işin seyrini değiştiren o uçaklardı. Bu gelen uçaklar, Ankara’daki bombaları atan uçakları baskıladı. Helikopterleri uzaklaştırdı. “Vurun” dedim. Bu sefer “Efendim, işte meskûn mahal, şu olur, bu olur.” “Kardeşim, vurmayacaksanız, risk görüyorsanız o zaman baskılayın, şehir dışına çıkarın, çıkaramazsanız da vurun” dedim."
 
Gerçekleşen röportajın tamamı ise şu şekilde;
 
Efendim, önce siz o gece yaşadıklarınızı anlatsanız...
 
İstanbul Dolmabahçe Ofis’te görüşmelerimi, çalışmalarımı tamamladım ve 21.30 civarında Tuzla’ya gitmek üzere hareket ettik. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçtik. Kozyatağı gişelerine 100-200 metre mesafe vardı ki koruma müdürü “Köprüyü kapatmışlar” dedi. “Kim kapatmış?” dedim. “Askerler.” “Darbe oldu, herkes evine gitsin” filan diye duyuru yapmışlar. “Nedir bu kepazelik? Oyun mu oynuyorlar? Dönün geriye” dedim. Koruma, “Efendim bunu yapamayız. Yani orada ne oluyor, ne bitiyor bir anlayalım, bu çok büyük bir risk. Sonra gerekirse gidelim” dedi. “İşi hafife almamız doğru olmaz” diye çok ısrar etti arkadaşlar. Eve doğru devam ettik, Tuzla’ya geldik. Evde önce İçişleri Bakanı’nı aradım, sonra Genelkurmay Başkanı’nı aradım, İçişleri Bakanı’nkine ulaşılamıyor, Genelkurmay Başkanı’nınki çalıyor, cevap vermiyor. Cumhurbaşkanı’yla görüştüm, MİT Müsteşarı’nı aradım. Onunla da görüştüm. Sonra beni arayanlar oldu... MİT Müsteşarı’yla zannediyorum 22.30-23.00 arasında. O civarda. İşin FETÖ’cülerin işi olduğu konusunda bir kanaat oluştu bizde.
 
- MİT Müsteşarı bu bilgiyi vermiş miydi?
 
Hayır. MİT Müsteşarı’ndan o bilgiyi alamadım. Cumhurbaşkanı’mızla görüştük, onun da aynı kanaatte olduğunu gördük ve bir şeye karar verdik: “Ölmek var, dönmek yok. İşin sonu nereye giderse gitsin, mücadele edeceğiz.” İşin adını koyduktan sonra 23.00’ü 5 geçe bir açıklama yaptık. Bir kalkışma olduğunu, bunun emir-komuta zinciri altına olmadığını söyledim. 12 saatlik bir sürede 196 telefon görüşmesi yapmışım, bu da yaklaşık 10 saat sürmüş.
 
- Darbenin kırılma noktası sizce neydi?
 
Cumhurbaşkanı’mızın milletin meydanlara inmesi çağrısı, darbenin kırılma noktasıdır.
 
- O gece liderlerden kimlerle görüştünüz?
 
Beni Bahçeli ilk aramış, ulaşamamış. Kılıçdaroğlu, Doğu Perinçek aramış, ulaşamamış. Döndüm hepsine kısa süre sonra. Sayın Bahçeli, “Biz sizin yanınızdayız, sonuna kadar destekliyoruz” dedi. Ben dedim: “Artık parti taraftarlarınızı filan da meydanlara çağırıyoruz. Bu bir artık parti meselesi olmaktan çıkmıştır, bu bir memleket, bir bağımsızlık meselesi haline gelmiştir.” Çok olgunlukla karşıladı. Kılıçdaroğlu da aynı şeyi söyledi. “Biz yanınızdayız, demokrasiden yanayız” dedi. Teşekkür ettim ama ona da “Meydanlara inelim” filan dedim. Dedi ki: “Tamam, insanları çağıralım da onların güvenliğini kim sağlayacak?” Dedim ki, “Sayın genel başkan, bu güvenlik meselesi mi? Memleketin güvenliği, milletin geleceğini konuşuyoruz, yani burada bir var olma, yok olma meselesiyle karşı karşıyayız” gibi bir cevap verdim ona.
 
- İkna olmadı mı Kemal Bey?
 
Ondan sonra bir yorum yapmadı. Ama tabii ben o yorumu o zaman da yadırgadım.
 
- Talimatlarınızı dinlemeyenler oldu mu?
 
Çok oldu. Çok ayak direttiler. “Vurun” dedik, yazılı emir istediler. “Balıkesir’de uçağımız yok, Diyarbakır’da, Bandırma’da, Dalaman’da yok.” “Nerede?” “Erzurum’da.” Sonra 3 uçak geldi, işin seyrini değiştiren o uçaklardı.
 
Bu gelen uçaklar, Ankara’daki bombaları atan uçakları baskıladı. Helikopterleri uzaklaştırdı. “Vurun” dedim. Bu sefer “Efendim, işte meskûn mahal, şu olur, bu olur.” “Kardeşim, vurmayacaksanız, risk görüyorsanız o zaman baskılayın, şehir dışına çıkarın, çıkaramazsanız da vurun” dedim.
 
‘YENİ ŞEYLER ÇIKABİLİR’
 
- O gece Kemal Bey’in de görüntüleri yeni çıktı ortaya, 1 yıl sonra konuşuyoruz.
 
Bu tip işlerle ilgili yeni şeyler her zaman çıkabilir. “Bu mesele bitmişti” demek için çok erken. Yargılama süreçleri devam ediyor, bu süreç içerisinde farklı şeyler çıkabilir, “Yeni” diyebileceğimiz gelişmeler de olabilir.
 
- Bunu bir şeye dayanarak mı söylüyorsunuz?
 
Yani işin tabiatı icabı bu ihtimali göz ardı etmememiz lazım. Yani olayın büyüklüğü, örgütün saydam olmayan yapısı, karmaşık ilişkileri, bütün bunları bir arada düşündüğümüzde hepimizi şaşırtan farklı gelişmeler yaşanabilir. Bunu ihtimal dışı görmememiz lazım.
 
‘YAPI CİDDİ BİR MESAFE ALMIŞ’
 
- Yine dışarıda FETÖ var. Yani bir iç tehdit, dış tehdit haline mi geldi?
 
167 ülkede örgütlenmiş; ticari hayatta, eğitim hayatında yer almış, üst bürokraside önemli mesafeler almış. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, Afrika ülkelerinde çok ciddi her alanda ciddi bir mesafe almış. Bu mücadelede onların propaganda gücü yüksek olabilir ama bu değişecektir, böyle yürümez. Yani neticede şartlar öyle bir gelişecek ki o ülkeler bir tercih yapmak zorunda kalacaklar.
 
- Mağduriyet edebiyatı var.
 
Mağduriyet yaşanmaması diye gerçekten büyük hassasiyetlerimiz var. İnceleme komisyonu da bunun için kuruldu zaten. Bizim insanımız ibadet tarafıyla ilgilenmiş, ticaret , ihanet tarafına çoğu bulaşmamış. Hangi örgüte aklını kiralamış, bilinmiyor. Tanıdığım biri var. Taa yıllardan beri tanırız, çocukları bunların elinde. Birisi Amerika’da adamın yanında, birisi subay içeride, birisi yine üniversite hocası içeride, ailenin çocuklarına normal şartlarda böyle tahsiller yaptırması, bu pozisyonlara getirmesi mümkün değil. Ama şimdi diyor ki, “Ya bizim çocuklarımız. Sen biliyorsun bunları, nasıl böyle olur?” bilmem ne falan. Örgütün o kadar karmaşık ilişkileri, o kadar saydam olmayan bir yapısı var ki mücadeleyi zorlaştıran da bu.
 
- FETÖ ile mücadelenin kurumsal bir kimlik kazandığını düşünüyor musunuz?
 
Bu mücadelenin AK Parti’den sonraya kalmaması lazım. Bu defterin kapanması lazım. Bu örgütün bir daha kafa kaldıramayacak şekilde yok olması lazım. Bu bundan sonra buna benzer yapılar karşısında da almamız gereken önceden ön ihbar sistemini geliştirmemiz gerektiği, sadece örgüt olarak karşımıza çıkmasını beklemeden daha iyi bir izleme sistemini tesis etmek gerekiyor bu ve buna benzer yapılar için.
 
Bence 17-25 Aralık’ta eğer muhalefet partileri bu tehlike karşısında net bir tavır koysalardı, belki bu noktaya gelmezdi. KAYNAK: HABERTÜRK