Zizek: 'Koronavirüs kapitalizmin sonu olabilir'

Şiddet üzerine çalışmalarıyla ilgi çeken Slovenyalı filozof Zizek, koronavirüsün kapitalizmin sonu olabileceğini söyledi.

Zizek: 'Koronavirüs kapitalizmin sonu olabilir'

Türkiye 'de özellikle 'Şiddet ' adlı kitabıyla tanınan Slovenyalı filozof Zizek, koronavirüsle ilgili yazısında, virüsün kapitalizmin sonu olabileceğini kaleme aldı. 

Zizek, söz konusu yazısında, tüm dünyanın ortak sorunu olarak hızla ilerleyen virüse karşı, kapitalizmi reddecek uluslararası bir toplum sözleşmesinin doğabileceğini savundu. Aksi takdirde Vuhan gibi karantinaya alınmış şehirlerin sayısının hızla artacağını kaydeden Filozof, "Koşulsuz, topyekun bir dayanışma ve tüm dünyanın birlikte hareket edeceği bir müdahaleye ihtiyaç var." dedi. 

Virüsün ortaya çıktığı Vuhan şehrini bir distopyaya* benzeten Zizek, yazısında şu ifadelere yer verdi:

"İtiraf etmeliyim ki son birkaç gündür kendimi Vuhan 'a gitmeyi hayal ederken buluyorum. 

Telaşlı şehir merkezlerinin şimdi hayalet kasaba gibi göründüğü bu koca şehrin yarı terk edilmiş sokakları, müşterisi olmayan ve kapısı açık dükkanlarıyla, tek tük görülen yaya veya arabalı beyaz maskeli insanlarıyla tüketim çılgınlığından azade, müsterih bir dünyanın nasıl görüneceğini anlatmıyor mu? 

Şangay 'ın veya Hong Kong 'un boş caddelerinin melankolik güzelliği, bana nüfusun çoğunluğunun yok olduğu bir şehri anlatan Kumsalda (On the Beach) gibi kült, post apokaliptik filmleri hatırlatıyor: Büyük bir yıkım yok, sadece dünya artık bizim için hazırda beklemiyor.

Etraftaki az sayıda kişinin taktığı beyaz maskeler bile tanımlama odaklı toplumsal baskıdan kurtuluş ve anonimlik sağlıyor.

Birçoğumuz 1966 'da yazılan, öğrencilerin durumcu manifestosunun ünlü kararını hatırlıyoruz: "Vivre sans temps mort, jouir sans entraves (Ölü zaman olmadan yaşamak, engeller olmadan eğlenmek)."

Freud ve Lacan bize bir şey öğrettiyse o da bu formülün (bir süperego emrinin [superego injunction] en yüce vakası, zira Lacan, temelde süperegonun yasaklayan, olumsuz bir rolü olmadığını, zevk için olumlu bir emir verdiğini göstermişti) bir felaket reçetesi olduğudur. Bize düşen zamanın her anını yoğun bir meşguliyetle doldurma dürtüsü, kaçınılmaz olarak boğucu bir monotonlukla sonuçlanır. 

Ölü zaman (eski mistiklerin Gelassenheit diye adlandırdığı geri çekilme, salı verme anları), yaşam deneyimimizi yeniden canlandırmak için çok önemlidir. Ve belki de Çin 'deki şehirlerde uygulanan koronavirüs karantinalarının kasıtsız sonuçlarından birinin şu olacağı umut edilebilir: En azından bazı insanlar ölü zamanlarını, telaşlı hareketlilikten kurtulmak ve içine düştükleri tatsız durumun anlam(sızlık)ını düşünmek için kullanacak.

Bu düşüncelerimi kamuoyuna açıklamakla aldığım tehlikenin tamamen farkındayım: Uzaktaki güvenli konumumdan mağdurların çektiği acılara derin, otantik bir içgörü atfederek acılarını sinik biçimde meşrulaştırmıyor muyum?"

Distopya nedir?

Kelime olarak ilk defa John Stuart Mill tarafından kullanılan distopya, gelecekte olabilecek olumsuz toplumları tanımlamak için kullanılır. Ütopik toplum anlayışının antitezi olarak kullanılan distopya, otoriter ve baskıcı bir sistem olarak ifade edilir. Olumsuz bir geleceği, kötü bir hayatı ifade etmek için kullanılan bu kelime Yunanca kökenlidir. Distopik toplumlar özellikle konusu gelecek zamanlarda geçen hikâyelerde yer alır. Bunlardan en ünlü olanları George Orwell 'ın Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ve Aldous Huxley 'in Cesur Yeni Dünya adlı romanlarıdır. Distopik toplumlar edebiyatın birçok alt türünde görülmektedir ve genellikle toplumdaki politik, ekonomik, teknolojik ve dini problemlere dikkat çekmek için kullanılır.